Giriş Yapın

Facebook ile Bağlan Sizin adınıza paylaşım ve izinsiz gönderim yapmıyoruz.

Yaşama Dezavantajlı Başlamak

Yaşama Dezavantajlı Başlamak

 

Otizm tanımlanırken, üç temel unsur öne çıkar. Bunlardan biri, sosyal gelişim bağlamında çocuğun kendini dış uyaranlara kapatmasıdır. Otizm tanısı almış her çocuğun yakın çevresi bu niteliği bildiği için, çocuğa karşı başında itibaren olumsuz bir yaklaşım modeli geliştirerek aşılması güç bir ön yargıya sahip olur. Şöyle ki, “Bu çocuk zaten insanlarla iletişime girmekten ve sosyal etkileşimden kaçıyor; onunla konuşmak, oyun oynamak bir yarar sağlamaz. Ayrıca bu tür ilişkiler çocuğa yarar sağlamadığı gibi onu daha çok rahatsız etmekte ve bizden iyice soğuyup kaçmasına yol açmakta. İyisi mi, onu kendi dünyasında bırakmalı”. Bu ve buna benzer inanç ve düşüncelerle çocuğun gelişmesine ve sosyal anlamdan değişim göstermesine engel teşkil etmiş olunur.

Bazıları da çocuğun bu alanlarını geliştirmek amacıyla kısa süreli bir çabanın içine girer; fakat bir süre sonra beklentisi düzeyinde bir geri bildirim alamayınca umutsuzluğa kapılarak bu yöndeki çalışmasını azaltır veya bütünüyle keser.

Otizmli çocukların sosyal becerileri kazanamamalarının bir nedeni ise, çevresel faktörlerin onları diğer çocuklara göre dezavantajlı kılmalarıdır. Normal gelişim gösteren çocuk, bebeklikten itibaren, çevresindeki yetişkinlerin ilgisini devamlı talep eden davranışlar sergiler ve çevresindeki yetişkinlerin bütün ilgi çekici tekliflerine anında yanıt verir. Yetişkinler, onu sevdikçe, onunla konuştukça, o da gülerek ve çeşitli devinimlerle karşılık verir. Bu da yetişkinlerin ilgisini kesintisiz yapan önemli bir etkendir.

Otizmli bireylerin bir kısmı, yetişkinlerin ilgisine olumsuz karşılık verirken bir kısmı da, olumlu veya olumsuz tepki vermez. Bu durum, kendisine olan ilginin azalmasına yol açmaktadır. Çok iyi bilinir ki, çevresindeki kişilere gülen, onların kucaklarına giden bebekler, herkes tarafından çok sevilip el üstünde tutulurlar. Örneğin, aile bireylerinden biri eve girdiğinde, normal gelişim gösteren çocuk, yanına giderek etkileşim ve iletişim içine girer, böylece bütün ilgiyi üzerine çekerek kendisiyle iletişim kurulmasını ister. Herhangi bir oyuncağıyla oynadığı sırada, biri yanına gidip kendisiyle oynama isteğini hissettirdiğinde, oyuncağını bırakıp o kişiye yönelerek onunla oynamayı yeğler. Otizmli çocuk ise, ilgi odağı olmak için çabalama yerine, gelebilecek olan ilgi kaynağından olabildiğince uzaklaşmaya çalışır.

Yoğun ilgi ve sevgi, beraberinde yoğun bir iletişim ortamı oluşturur. Bu da bebeklerin sosyal ve iletişim becerilerinin gelişmesi için mükemmel bir uyaran ortamının oluşmasını sağlar. Böylece bebek söz konusu becerileri taklit edebileceği çok sayıda modele sahip olmuş olur. Otizmli bireyler, aynı yoğunluktaki ilgiye sahip olurlarsa, sosyal ve iletişimsel becerileri de yakın paralellikte gelişme kaydedebilir.

Otizmli bireylerin sosyal ve iletişimsel becerilerinin gelişmesinde onları dezavantajlı kılan diğer etken ise, genelde sakin durmaları veya televizyona odaklanmalarıdır. Ayrıca günün büyük bir bölümünü takıntılı olduğu davranışları tekrar ederek geçirir veya televizyonun karşısına geçip saatlerce kıpırdaman televizyona kilitlenir. Bu da annenin işine geldiği için çocuğu kendi haline bırakarak, ev veya başka işlerini yapmayı seçer. Ayrıca otizmli bireylerin takıntılı birçok davranışı çevresine farklı düzeylerde rahatsızlık verebilmektedir. Özellikle sese dayalı takıntılar daha çok rahatsız edici olabilmektedir. Bu durum, çocuğun sakin ve sessiz hallerinin pekiştirilmesine yol açmaktadır, çünkü çocuk sessiz durduğunda, “aferin, çok sessiz durdun” biçiminde geri bildirimlerle sessiz hali pekiştirilip desteklenerek, kalıcı hale getirilir. Bir yönüyle çocuk sessiz kalmanın istenen bir davranış olduğuna, konuşmanın ise gereksiz, hatta zararlı olduğuna dair bir inanç geliştirir. 

Unutulmamalı ki, çocuktaki sosyallik duygusunun gelişimi, bilişsel gelişimini doğrudan etkiler. Çocuk, yetersiz uyaranların olduğu bir ortamda sosyal kabul ve uyum için gerekli becerileri istendik düzeyde edinemez. Böylece zihinsel gelişimi de olumsuz etkilenir. Özetle, çevresel uyaranların zengin oluşu, çocuğun hem sosyal gelişimini hem de zihinsel gelişimini destekler.

Otizmli ve zihinsel engelli çocukların istenilen düzeyde gelişme kaydetmeleri için haftada 60 saat eğitim öngörülmektedir. Bu süredeki eğitimden kasıt, 60 saat boyunca masa başında yapılan akademik çalışmalar değil, masa başında verilecek temel eğitimle birlikte, çocukla karşılıklı konuşma, çocuğun akranlarıyla aynı ortamda olma vb. etkinliklerin bütünü bu sürenin içinde kabul edilmektedir. Çocuğun uyanık olduğu her saat eğitim açısından değerlendirilir ve çocuğun sosyal çevresinde bulunan herkes onun için birer eğitimcidir.  

İlginizi Çekebileceğini Düşündüğümüz Diğer Haberler
FACEBOOK YORUMLARI
ANNEBEBEK ÜYELERİ NE DİYOR?

Yorumları görebilmek, soru, görüş ve önerilerinizi bizimle paylaşmak için facebook hesabınız ile giriş yapmalısınız.

Facebook’ta adınıza gönderim yapmadığınızı bilmenizi isteriz..