Giriş Yapın

Facebook ile Bağlan Sizin adınıza paylaşım ve izinsiz gönderim yapmıyoruz.

Başarıya Giden Yol

Başarıya Giden Yol

Son ders zili çalmak üzereyken öğretmenimiz: “Bu ay takım çalışmamızın konusu, “Öğrenci başarısında ailenin rolü”. Bu ödevi, başarılı evlatlar yetiştiren aile büyükleri ile röportaj yaparak hazırlayacaksınız” dedi.
  

Çiğdem Teyze’yle röportaj

Yıllardır aynı sitede oturduğum takım arkadaşım Zeynep ile ödev konusuna uygun düşen aileyi bulmakta hiç zorlanmadık. Üç çocuğunu da başarı öyküleriyle yetiştiren, eşini geçen yıl kaybeden yan bloktan komşumuz emekli öğretmen Çiğdem teyze, bu iş için biçilmiş kaftandı. Hangi soruları soracağımıza dair ön hazırlıklarımızı tamamladıktan sonra kendisini arayıp röportaj için uygun zamanı belirledik. Günü geldiğinde heyecan içinde dairesine gittik. Çocukken yaptığımız gibi zile basıp kaçmak yerine bir gazeteci ciddiyetiyle kapının açılmasını bekledik.

Çiğdem teyze bütün içtenliğiyle bizi içeriye davet etti. Çaylarımızı içip poğaçalarımızı yerken yavaş yavaş konuya girdik. Ben not defterimi ve kalemimi elime aldığım sırada Zeynep de kayıt cihazının düğmesine bastı. Yaptığım işin önemini vurgulamak istercesine burnumun ucuna doğru kayan gözlüğümü işaret parmağımla yukarı ittirerek söze girdim: “Çiğdem teyzeciğim, öncelikle bizi kabul ettiğiniz için, leziz ikramlarınız için çok teşekkür ederiz. Telefonda da bahsettiğimiz gibi sizinle öğrenci başarısı üzerine sohbet edeceğiz. Birbirinden başarılı üç evlat yetiştirdiniz. Şimdi üçü de önemli pozisyonlarda ülkeye hizmet ediyorlar. Hem bir eğitimci hem de bir anne olarak,  tecrübelerinize dayanarak bunun sırrı nedir acaba?” diye sormak istiyoruz size. Siz hangi sorumlulukları yerine getirerek, neleri başararak bu sonuca ulaştınız?” Çocuklarınızı nasıl güdülediniz, nasıl eğittiniz? Rica etsek bize biraz bunlardan bahsedebilir misiniz?

Çiğdem teyze, sesindeki hırıltıyı öksürerek uzaklaştırdıktan sonra anlatmaya başladı: “Gençlerle sohbet etmeyi özlemişim. Ne iyi ettiniz de geldiniz evlatlarım. Bu konuda söyleyecek o kadar çok şey var ki önce nereden başlamalı acaba?”, dedi ve kısa bir sessizlikten sonra konuşmasını sürdürdü:

- Çocuklar çiçektir. Sevgi, ilgi, özen isterler. Suyunu çok verirseniz çürür, solarlar. Az verirseniz kurur, küserler. Hassas bir dengede ihtiyaçlarının karşılanması gerekir. En önemli ihtiyaç ise sevgidir. Sevgi, duyguların en güçlüsüdür. Dönüştürücü, iyileştiricidir, bizi olduğumuzdan çok daha fazlası yapar. Saygı, sevgi, huzur, güven ortamında büyüyen bir çocuk daha az duygusal yük taşır, enerjisini derslerine daha fazla akıtır. Böyle çocuklar için başarı, ulaşılması zor bir hedef olmaktan çıkar ve sürecin doğal bir parçasına dönüşür.

Başarıyı genetik faktörler etkiler mi?

İlk sorunun cevabı bitmeden “Peki, Çiğdem teyze başarıda genetik faktörler de etkili midir?” diyerek araya girdi arkadaşım Zeynep:

- Okul başarısında aileden gelen genetik aktarımın da rolü büyüktür fakat bu potansiyeli heba etmeden çok iyi yönetmek gerekir. Burada aileye gerçekten de ciddi roller düşer. Ebeveynler çocuğun kapasitesini, yeteneğini, ilgi duyduğu alanları, güçlü ve zayıf yönlerini,  karakterini bilmeli, çocuğun yaşına ve gelişim özelliklerine uygun hareket etmelidir. Özellikle okul öncesi eğitimin önemi büyüktür. Herkesin yakinen tanıdığı eğitimci Yazar Prof. Dr. Selçuk Şirin bunun önemini her fırsatta vurgular. Şirin’e göre: “İnsan beyni öğrenmeye doğuştan itibaren başlar. İnsan beyninin yüzde 95’i okul öncesinde gelişir. 6-7 yaşlarında çocuk okula geldiği zaman öğrenmenin önemli bir kısmı, alt yapısı kurulmuştur. Dolayısıyla okula başlamadan önce yaptıklarımız çocukların okul başarısında belirleyicidir”  der.

“Sizin eğitim metotlarınız mevcut yöntemlerden farklı mıydı?” şeklinde bir soru daha yöneltiyor Zeynep.

- Çocukların pek çoğu ortaokul yaşlarına kadar her şeyi bir oyun, bir eğlence olarak görürler. O yüzden anne babalar gerektiğinde bir tiyatrocu gibi rolden role girebilmeli, eğlendirerek öğretmeyi denemelidirler. Öyle zannediyorum ki bu sırada kendileri çocuklarından daha çok eğleneceklerdir, tıpkı benim gibi, dedi, yüzüne yerleşen nazik bir tebessümle ve devam etti:

- Henüz okula gitmedikleri yaşlarda çocuklarıma kitap sevgisi kazandırmak, kitabın kokusunu, dokusunu tanıtmak için elimden geleni yaptım. Kitabı alıp öylece okumadım. Okurken her bir karakterin rolüne büründüm. Evime adeta perdesiz tiyatro kurdum.  Bazen uzun kulaklı bir tavşan; bazen benekli bir ceylandım… Ha, bir de akşam yemeğini, hep aynı saatte, hep birlikte yemeye çalışırdık biz. Sohbet havasında günün kritiğini yapardık. Bu sırada yavrularımız kendilerini özgürce ifade etme şansı yakalarlardı. Böylece hem bir birey olduklarını hatırlarlar hem de aidiyet duygusunu iliklerine kadar hissederlerdi. Hafta boyunca yaşadıkları komik tatlı anlar, girilen sınavlar, başarılar, başarısızlıklar, katılacakları sosyal aktiviteler, okul gezileri, müsabakalar, türlü türlü etkinlikler masada etraflıca konuşulur; istekler, ihtiyaçlar, ödüller aile bütçesi elverdiğince şeffaf ve adil bir şekilde paylaştırılırdı.

İçine mutluluk sinmiş resimler

Sözlerini tamamladıktan sonra vitrinin alt çekmecesine yönelip bir fotoğraf albümü getirdi Çiğdem teyze. İçine mutluluk sinmiş resimler, anlattıklarında ne kadar samimi olduğunu belgeler gibiydi. Zeynep ile göz göze geldiğimizde bu tatlı sohbetin içinde olmaktan en az benim kadar memnun olduğunu görebiliyordum. Bizim yeni bir soru yöneltmemizi beklemeden konuşmasına aynı aşkla devam etti Çiğdem teyze.

- Rahmetli babam derdi ki “Hayatta hiçbir başarı tesadüf değildir. Başarılı olmak için emek, zaman, mümkünse de para harcamak gerekir.” Sanırım biz kıt kaynaklarımızla eğitim materyallerine çok para harcayamasak da gereken çabayı, özeni gösterdik, çocuklarımızla kaliteli zamanlar geçirdik. Fakat bunu bir ödev gibi, bir zorunluluk gibi yapmadık. Eşim de ben de öğretmen olduğumuzdan olsa gerek çocuk ruhlarımızı hiç öldürmedik. Bir şeyler yapmaya çalışırken ruhen, bedenen, zihnen an’ın içindeydik. Yavrularımızın çocukluk, gençlik serüvenlerine, her türlü heyecanlarına bütün benliğimizle eşlik ettik. Onlar, hiçbir zaman bizi bıktıran, bizi üzen, yoran yüklerimiz olmadı, tam tersi bizi hayata bağlayan taze kanlarımız, gençlik aşılarımızdı.

Bu kez ben soruyorum: “Malum biz gençler için özellikle ergenlik dönemleri biraz buhranlı geçebiliyor. Siz bu süreçlerde çocuklarınıza karşı nasıl bir tutum sergilediniz Çiğdem teyzeciğim? “

- Özellikle ergen yaştaki evlatlarımız, yaşadıkları süreci ve yaşı ilk kez deneyimliyorlar. Değişen dönüşen vücutlarına, duygularına adapte olmaya çalışıyorlar. Elbette zaman zaman hata yapacaklar, yanlışa meyledecekler, hatta bazen istemeden de olsa asi olabilecekler. Ben diyorum ki biz bu yollardan geçmiş, onların yaşadıklarının bir benzerini yaşamış tecrübeli ebeveynler olarak özellikle çatışma anlarında biraz daha sabırlı ve anlayışlı olmayı başarabilmeliyiz. Sorunun kökenine inmeden yargısız infazda bulunmak yerine onları dinlemeli, anlamaya çalışmalıyız. Evlatlarımız, suçunu ispatlamaya çalıştığımız potansiyel sanıklarımız değiller. Onlar bizim yavrularımız, can parçalarımız. Hiçbirimiz canımız yansın istemeyiz öyle değil mi? Her şeyden önce iyi bir dinleyici olmalıyız. Sağlıklı iletişim kurmanın yolu, konuşmaktan çok dinlemekten geçer. Dinlerken dikkat edeceğimiz en önemli husus; sorgular bir üslup takınmamaktır. Bunu başardığımızda muhtemeldir ki cümlelerinin arasında, esas sıkıntıları ile ilgili pek çok ipucu yakalayacağız. Ne konuda dertliler? Neden mustaripler? Yetersiz mi hissediyorlar? Böylece iç dünyalarında onlara zarar veren habis düşünceleri, kaygıları, takıntıları daha doğru bir şekilde tespit edebilir ve yardımcı olma sürecine girebiliriz. Diyalog başlatmak için girizgâh olarak “Günün nasıl geçti?” sorusuna teferruatlı bir cevap alamayabiliriz. Fakat sualimizi “Bugün okulda seni en çok mutlu eden şey neydi?” şeklinde sorar ve bir açılım sunarsak işimiz biraz daha kolaylaşabilir.

Her çocuk özeldir, eşsizdir

Notlarımıza göz gezdiriyor ve sıradaki soruyu yöneltiyoruz Çiğdem teyzeye: “Çocuk yetiştirirken, çocuğun eğitim hayatına yön verirken size göre anne-babaların en çok yaptığı hata nedir dersiniz?”

- Anne babaların en çok yaptıkları hatalardan bir tanesi çocuklarını diğer çocuklarla kıyaslamaktır. Hâlbuki her çocuk özeldir, eşsizdir. Her çocuk kendi tohumunu, kendi tomurcuğunu içinde taşır. Sanırım biz yetişkinler erik ağacından elma devşirmeye, ayrıca gerçekleştiremediğimiz hayallerimizi çocuklarımız üzerinden var etmeye çalışıyor, en büyük hatayı da burada yapıyoruz. Bir diğer büyük hatamız da sevgimizi koşullara bağlamak. “Böyle yaparsan seni sevmem/severim” gibi… Bu tür sözlere maruz kalan çocuklar, ciddi güven sorunları yaşıyorlar; yaptıkları ya da yapamadıkları herhangi bir davranışta anne babalarını kaybedecekleri endişesine kapılabiliyorlar.

“Sağlam çocuklar yetiştirmek, bozulmuş yetişkinleri düzeltmekten daha kolaydır.”

- Çiğdem teyzeciğim gerçekten çok güzel bir röportaj oldu. Bize zaman ayırdığınız için ne kadar teşekkür etsek azdır. Son olarak bizlere ve anne babalara neler tavsiye etmek isterdiniz acaba?
- Asıl ben teşekkür ederim. Benim için de çok keyifli bir sohbet oldu. Neler söylenebilir, Dostoyevski’nin şu güzel sözüyle başlayıp aklıma gelenleri sıralayayım o halde:
- “Sağlam çocuklar yetiştirmek, bozulmuş yetişkinleri düzeltmekten daha kolaydır.” demiş büyük üstat. Üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken, içinde derin anlamlar barındıran bir cümle bu. Bu sözün altında yatan en önemli gerçeklerden birisi de; çocuklarımızı korkutarak, fiziksel/ruhsal şiddete başvurarak değil sevgi eksenli bir iklimde yetiştirmemiz gerektiğidir. Özgüvenlerinin gelişmesine, sağlam bir kişiliğe sahip olmalarına ancak bu şekilde katkı sağlayacağımızı, peşi sıra gelecek kazanımlara ancak böyle bir tutumla yaklaşacağımızı unutmamalıyız. Aradığı sıcaklığı, sevgiyi, saygıyı evinde bulamayan çocuğun bu ihtiyaçlarını, dışarıda kontrol edemeyeceğimiz insan ve ortamlardan karşılamaya çalışacağını aklımızdan çıkarmamalıyız.

- Doğru yaptıkları davranışları takdir etmeli, kabiliyetleri doğrultusunda önlerine makul hedefler/seçenekler sunmalıyız.”  Ayrıca bir işi başardıklarında zekâlarından çok çabalarını takdir etmeliyiz." Başarısı övülen çocuk hırslı; çabası övülen çocuk azimli olur. Kontrolsüz hırs yakıcı, azim ise yapıcıdır.

- Çocuklarımızın ihtiyaçlarına duyarlı olmalıyız fakat helikopter anne-baba rolüne fazla kaptırmamalıyız. Güvenliği tehdit edilmedikçe ve insani hakları ihlal edilmedikçe problemlerini çözmede aceleci davranmamalı, yaptıklarının sonuçlarını görerek öğrenme fırsatından çocuklarımızı mahrum bırakmamalıyız.

- Ebeveyn olarak tutarlı davranışlar sergileyip, fikir ayrılıklarını onların yanında tartışmamalıyız.

- Başkalarının yanında yaptığımız nasihatin öğüt yerine ceza olacağını bilmeliyiz.

- Sevgimizi gösterdiğimizde çocuklarımızın şımaracağı düşüncesini terk etmeliyiz. Şımarıklığın en önemli nedeni ebeveynlerin aşırı müsamahakâr olmaları, çocukların sınırsız isteklerine sınır koyamamalarıdır.

- Zamanın ruhuna, onların çağına ayak uydurmalıyız. Bizler çocuklarımızın sahibi değil emanetçileriyiz. Onlar bugünün küçükleri yarının büyükleri, yarının üst akıllarıdır. Bir zaman sonra kendi kanatlarıyla uçtuklarında, onların güncellenmiş bilgi ve donanımlarından istifade edecek olanlar, yine bizler olacağız.

- Kendi çocuklarıma sıklıkla söylediğim gibi size de son sözlerim şunlar olsun yavrularım: “Ne istediğini bilene bütün dünya yol verir.” Neyi isteyip neyi istemediğinizi iyi tayin edin. Sanatın bir dalıyla meşgul olun, hayaller kurun, sizi hayata, bağlayacak meşguliyetler, hobiler edinin, yardım etmeyi sevin, her zaman üretin ve asla pes etmeyin. Yolunuz açık, yarınlarınız aydınlık, başarılarınız daim olsun güzel evlatlarım.
 

İlginizi Çekebileceğini Düşündüğümüz Diğer Haberler
FACEBOOK YORUMLARI
ANNEBEBEK ÜYELERİ NE DİYOR?

Yorumları görebilmek, soru, görüş ve önerilerinizi bizimle paylaşmak için facebook hesabınız ile giriş yapmalısınız.

Facebook’ta adınıza gönderim yapmadığınızı bilmenizi isteriz..