Giriş Yapın

Facebook ile Bağlan Sizin adınıza paylaşım ve izinsiz gönderim yapmıyoruz.
Solunum Yolu Hassasiyeti Olanlar Çöl Tozlarına Dikkat!
Solunum Yolu Hassasiyeti Olanlar Çöl Tozlarına Dikkat!
Miyop, Hipermetrop ve Astigmatı Gözünüzde Büyütmeyin!
Miyop, Hipermetrop ve Astigmatı Gözünüzde Büyütmeyin!

Şehir İnsanının Mutluluk Arayışı: Plaza Sufisi

Şehir İnsanının Mutluluk Arayışı: Plaza Sufisi

Modern şehir yaşamı insanı, sürekli bir koşuşturma, bir şeyleri yetiştirme telaşı ve sürekli bir sonrakini düşünme sarmalı içine çekiyor. Yaşamlarımızı hep bir adım ileriye götürme, yeni hedefler belirleme, başarıya odaklanma şeklinde kuruyoruz. Bir yandan hedeflerimize ulaştığımız için mutlu oluyoruz ancak diğer yandan elde ettiğimiz bu mutluluk hissinin kısa sürede bittiğini fark ediyor, yeni mutluluklar peşine düşüyoruz. O zaman mutluluk nedir?  İş insanı ve yazar Selcen Gür, Plaza Sufisi kitabında, metropol insanı ve mutluluk ilişkisini anlatıyor.

Plaza ve sufi birbirine çok uzak görünen kavramlar. ‘Plaza Sufisi’ adında bir kitap yayımlama fikri nasıl ortaya çıktı?

Bizler büyük şehirlerde ruhen ve bedenen sıkışmış bir şekilde yaşarken, her gün yeni gelişmelere maruz kalıyoruz. Bir yandan bu hızlı değişime adapte olmaya çalışırken, bir yandan da yenileri ile karşılaşıyoruz. Kitabın başlığında geçen ‘plaza’, bizleri, günümüz metropol insanını tarif ediyor aslında. Modern dünya bize ‘Tüket, haz duy, mutlu ol’ diyor ancak günün sonunda depresyon oranları artıyor. Tüketip mutlu olamayınca daha fazlasına ihtiyacımız olduğu yanılgısına kapılarak daha çok tüketmenin ve daha çok hazzın peşine düşüyoruz. Bir kısır döngü içinde ve sürekli ‘mutlu olmalıyım’ dayatmasıyla yaşamaya çalışıyoruz. Görünen o ki ‘mutluluk’ tarifimizde bazı yanlışlar ve eksikler var.

Hem kadim bir öğreti olan tasavvuf hem de pozitif psikoloji, mutluluğun yolunun anlamlı ve erdemli bir yaşamdan geçtiğini söylüyor. Hüzün ve acılara rağmen tatmin duyduğumuz bir yaşam sürmenin önemine değiniyor. Sürekli acıdan kaçarak ve sürekli haz peşinde koşarak mutlu olamayacağımız ortada. İşte ben buradan yola çıkarak, mutlu bir yaşam sürebilmek için sufilerden ve pozitif psikologlardan nasıl ilham alabileceğimize kafa yordum. Plaza Sufisi böyle bir yolculuğun ürünü oldu.

Kitabınız bugünün “mutsuz” insanları için neler söylüyor?

Biliyorsunuz günümüzde sık sık ‘Kendini şımart/ Sen değerlisin/Sen en iyisini hak ediyorsun’ türünde cümleler duyuyoruz. Oysa bu tür telkinler bizi daha da yalnızlaştırıyor. Tüm dünyada depresyona girme yaşı her geçen yıl daha da düşüyor. Yaşam koşulları bizlere nazaran çok daha iyi olan gelişmiş ekonomiler bile anlam krizi ve mutsuzlukla boğuşuyor.

İnsanı sadece biyolojik, psikolojik ve sosyo-ekonomik bir varlık olarak ele alan öğretiler önemli bir konuyu kaçırıyor. Çünkü bizler aynı zamanda manevi ihtiyaçları olan varlıklarız. Bugün büyük şehirlere baktığınızda yeni nesil spiritüel öğretilere olan talebi görürsünüz. Aile dizimi, dolunay çemberleri, sessizlik kampları ve daha birçok farklı yöntemle insanlar manevi ihtiyaçlarını tatmin etmeye çalışıyorlar. Ne var ki bu tür öğretiler ya kendi kültürel kodlarımızla uyuşmadığı için ya da gönlümüze ve aklımıza tam hitap edemediği için bir süre sonra bizi tatmin etmemeye başlıyor.

Oysa Anadolu tasavvuf anlayışı ait olduğumuz coğrafyanın kültür ve inanç sisteminden doğmuş bir öğreti. Kitapta yer verdiğim sufiler de sadece Anadolu’da değil, dünyanın pek çok yerinde fikirleri, öğretileri ve felsefeleriyle iz bırakmışlar. Sözün özü, bizim insanımızın kültürel ve manevi dokusuyla uyuşuyorlar. Bu büyük sufilerin tek ve nihai amacı ‘mutluluk’ olmadığı için, bizim gibi orada takılı kalmamışlar. Mutluluğu, tekâmül yolculuğunun bir getirisi olarak görmüşler. Ben de bu öğretiyi takip ederek kitapta, sufilerin günümüz insanına yol gösterebilecek bakış açılarına ve erdemlerine yer verdim, mutluluk sırlarını anlatmaya çalıştım.    

Kendimizi daha iyi hissetmek için bu öğretilerden nasıl faydalanabiliriz?

Kanımca tek bir öğretiden beslenmek ve diğerlerine sırt çevirmek insanı dar bir çerçeveye hapsediyor. Her birimizin zor zamanlarında kendi tamir bakım çantasına başvurduğunu varsayarsak, bu çanta ne kadar zenginse o kadar iyi değil midir? Ancak bu çantayı zenginleştiren esas unsur, bu malzemeleri kendimizin keşfedip bulmasıdır. Kendimizi ne kadar iyi tanırsak, düştüğümüzde nasıl ayağa kalkacağımızı bilirsek, psikolojik sağlamlığımız da o oranda gelişiyor. Tasavvuf yolculuğu da işte bu yüzden ‘kendini bilmek’ le başlıyor.

Tasavvuf ve pozitif psikoloji okumalarımda en çok dikkatimi çeken konulardan biri, bu iki öğretinin birleştiği yerleri bulmaktı. Dolayısıyla sadece tasavvufi kaynaklara değil, Batılı kaynaklara da yer verdim. Ortak noktaları vurgulamaya çalıştım. Sufiler, günümüzün pozitif psikoloji ekolünde olduğu gibi erdemlere çok önem vermişler. Tekâmül yolculuğunda en çok erdemleri ve nefs ilmini önemsemişler. Bu yolculuğun anahtar kavramlarını kendini bilme, kabul, sabır, öz şefkat, nefs, şükür, tevekkül ve tevhid gibi başlıklar altında açıklamaya çalıştım. 

Günümüzün tasavvuf anlayışı hakkında ne düşünüyorsunuz? İnsanlar kendilerini iyileştirmek için ne kadar başvuruyor sufizm öğretisine?

Tasavvuf sanıldığı gibi inzivada yaşamaktan ve ‘bir lokma bir hırka’dan ibaret değil. Tasavvuf aslında ‘gönül bilgisi’ ve bir ‘yaşam ilmi’. Bu sebeple farklı coğrafyalardan insanlara ve tüm çağlara hitap edebiliyor. Mevlana, İbn Arabi, Yunus Emre, Ahmet Yesevi gibi büyük sufilerin öğretileri dünyanın farklı ülkelerinde de karşılık buluyor. Neticede Batı psikolojisi insanı eksiden alıp sıfıra getirme, arazlarını tedavi etme anlamında başarılı olsa da, hayatın anlamı, amacı ve hayatı nasıl yaşamamız gerektiği hakkında bir yol haritası çizmekte eksik kalıyor. Özellikle de bizim gibi kültürlerde ‘Hayatından toksik insanları çıkar’, ‘Kendini şımart’ gibi sloganlar biraz havada kalıyor. İnsanı yalnızlaştırıp bencilleştiriyor. Sonuçta insan paylaştıkça, başkalarının hayatına katkı sağladıkça ve anlam üretebildiği sürece mutlu olabilen bir varlık. Hiç emek harcamadan hep en iyisine layık olduğunu düşünerek ve sadece kendine benzeyenle yakınlık kurarak nasıl yaşar ki bir insan? Sadece bize benzeyeni, bizimle aynı görüşte olanı benimser ve değer verirsek, bu sadece kendimizi sevmekle aynı kapıya çıkmaz mı? Oysa tasavvuf düşüncesinde amaç, zıtlık ve farklılıklar içinde gerçek olan ‘tekliği’ ve ‘birliği’ görebilmek, bu farklılıklara ve zıtlıklara saygı göstermek ve iç dünyamızda bizi esir alan negatif duygu ve düşüncelerden kurtularak özgürleşmektir.

İlginizi Çekebileceğini Düşündüğümüz Diğer Haberler
FACEBOOK YORUMLARI
ANNEBEBEK ÜYELERİ NE DİYOR?

Yorumları görebilmek, soru, görüş ve önerilerinizi bizimle paylaşmak için facebook hesabınız ile giriş yapmalısınız.

Facebook’ta adınıza gönderim yapmadığınızı bilmenizi isteriz..