Giriş Yapın

Facebook ile Bağlan Sizin adınıza paylaşım ve izinsiz gönderim yapmıyoruz.

Yazar ve Pedagog Adem Güneş

“Çocuk eğitiminden önce anne baba eğitimi vardır.”

Yazar ve Pedagog Adem Güneş ile Röportaj: “Çocuk eğitiminden önce anne baba eğitimi vardır.”

Yazar ve Pedagog Adem Güneş, uzun yıllardır çocuklar ve aileleriyle çalışıyor. Onları dinliyor, önerilerde bulunuyor, sorunlara çözüm arıyor. Yıllarca süren araştırma, gözlem ve geri dönüşlere dayanan bilgi birikimlerini de, kitap olarak olarak tekrar ailelere sunuyor. Şu ana kadar 25 kitaba imza atan Adem Güneş’le yakın zamanda yeni basımı yapılan “Çocukluk Sırrı” kitabı özelinde, çocuk ve aile ilişkileri üzerine konuştuk. 


“Çocukluk Sırrı” kitabınız yeni baskısıyla anne babalarla tekrar buluştu. Kitabınızı “Çocuğu tanıma, becerileri ve eğilimlerini anlama, kendi olma noktasında onu destekleme konusunda ailelere yardımcı olan bir kitap olarak tanımlayabilir miyiz?  Güncellenen, yeni eklenen bölümler var mı?

Çocukluk Sırrı benim için çok özel bir çalışma, gözyaşları içerisinde kaleme aldığım bir eser… Çocuksu duygularımın uyandığı, içimdeki çocuğun canlanarak yetişkin bana gözyaşları içerisinde çocuğu anlattığı bir eser. Benim açımdan oldukça derin anlamları olan bir çalışma. Yeri doldurulamaz… İnsanın kendi kitabı için böyle bir ifadeyi kullanması hoşgörülmeyebilir ancak sorduğunuz için söylüyorum: Evet, ailelere çok yardımcı olan bir kitap olarak tanımlayabiliriz. Bakıldığında anne babalara dostça gelen bir kitap oldu. Çocukluk Sırrı şu an Timaş Yayınları’ndan çıkıyor. Kitabı yıllar sonra bir kez daha gözden geçirip yeni bilgilerle yeni bölümler ekledim.
 

Çocuklar üzerine 25 kitabınız bulunuyor, birçok yayında da makaleleriniz yayınlandı. Bütün bu çalışmalardan aldığınız geri dönüşleri göz önünde bulundurarak, Türkiye’de aileler çocuklarını büyütürken neleri dikkate alıyorlar, nelerden etkileniyorlar sizce?

Bugün Anadolu insanını birçok kişi eleştirebilir, pedagojik olarak yetersiz de görebilir bu doğru belki… Ancak bir başka doğru ise Anadolu kültürünün yüzyıllar boyunca çocuk eğitiminde öncü rol oynamış bir kültür olması… Ben Çocukluk Sırrı’nı yazmaya başladığımda “transkültürel pedagojik” bilinçaltına sahip bir medeniyete çocuk eğitimini anlatacaktım. O günlerde aldığım geri dönüşlerde anne babalar, aşina oldukları şeyleri hatırlattığımı söylediler. Elbette çağımızın getirdiği kimi pedagojik eğilimler de anne babaları etkileşmişti ancak günün sonunda her ne kadar anlattığım şeyler can sıkıcı gelse de ebeveynler, “Evet bu çocuğun bu hale gelmesinde bizim de sorumluluğunuz var” noktasına ve “Bu çocuk ne kadar saygısız” demeyi bırakıp “Evet, bu çocuğun bu kadar saygısız olmasında benim de payım var” duygusuna gelmeye başladılar. Bir özgüven kazandılar. Ve hatalarını tekrar etmemeleri için kendilerini onarmaları gerektiğini keşfettiler. Bu benim için huzur verici bir sonuçtu. Artık anne babalar “Cezasız Eğitim”den bahsediyorlar, çocuklarına okul ararken “Cezasızlık” prensibini ile hareket eden okullar arıyor, okullar ise kendi tanıtımlarını “Mahremiyet eğitimine uygun, cezasız eğitim” üzerinden yapıyorlar.

“Çocuğun kişiliğini ne belirler?” sıkça sorulan ve cevaplanan bir soru, aynı zamanda farklı görüşlerde ortaya çıkabiliyor? Sizin cevabınız nedir?

Çocuğun kişiliğini, çocuğun özü belirler. Her çocuğun içinde, nasıl bir insan olacağına dair bir öz vardır. Buna ister fıtrat deyin, ister çocuğun doğası, fark etmez… Her çocuk doğduğunda nasıl bir insan olacağının izlerini taşıyor ruhunda.

Howard Garner bu izi sürdü tam kırk yıl boyunca. Her çocuğun birbirinden ayrı özler taşıdığını ve bu özün çocuğun kişiliğinin itici gücü olduğunu söyleyerek Çoklu Zeka Kuramı’nı ortaya koydu.

Maria Montessori bu özü ‘İç Kılavuz’ diye tarif ediyor. Her çocuğun içinde bir buyurucu iç klavuzun olduğunu ve bu itici gücün çocuğun kişiliğinin enerjisi olduğunu anlattı bizlere. Buna “hazır bulunuş kişiliği” diyoruz, doğuştan getirdiğimiz öz.

İşte anne babalık, çocuğun bu özünü keşfedip, o öze uygun olarak çocukla yakınlık kurmaktır. Eğer çocuğun çevresi de çocuğun kişiliğine saygı göstererek bu öze uygun davranırsa, böylesi bir çocuk yetişkinlik yıllarında “kendi gibi olan” bir insana dönüşür. Doğal, kendi gibi, sakin, huzur verici güçlü bir kişilik… Ancak çocuğun çevresi çocuğun özündeki bu kişiliğe saygı göstermez ve çocuğu kendi kıvamına uygun hale getirmek için zorlayıcı davranışlarda bulunursa -ki çocuk ebeveyn çatışmalarının kökeni burasıdır- işte o zaman çocuk “kendi gibi” olmayı bırakıp, “beklendiği gibi” olmaya yönelir.

Çocuğun kişiliğinin temelini oluşturan bu kendilik sürecinin üç önemli kişisi vardır. Bu kişiler çocuğun ya özüne uygun kalmasını, ya da doğasının bozulmasına neden olan, insan yaşamının en önemli üç kişisidir. Biri anne, diğeri baba ve bir diğeri de çocuğun ilkokul öğretmenidir.

Duygularını tanıma, doğru ifade etme ve zor duygularla başa çıkma…  Yetişkinlerin de zorlandığı bir konu. Bir çocuk bunu nasıl öğrenir? Kendini ve isteklerini sakince ve doğru göstermeyi nasıl başarabilir?

Gündelik yaşamı çocukla birlikte yaşayan, çocuğun her duygusuna şahitlik eden, çocuğun baş edemediği duyguları bizzat yerinde gözlemleyen kişi çocuğun anne babasıdır.  Okulda arkadaşlık kurmakta zorluk çektiğini, gece uyurken korktuğunu, kardeşini kıskandğını, okulda bir kız arkadaşından etkilendiğini, öğretmenini sevmediğini herkesten önce anne babalar fark eder. İşte anne babalar çocuklarının karşı karşıya kaldıkları ve baş etmekte zorluk çektikleri bu duyguları çocuklarının nasıl yönetmesi gerektiğini öğreten kişi olmalıdır.

Çocuk ilk defa karşılaştığı bir sevme duygusunu nasıl yöneteceğini veya okulda kendisini dışlayan arkadaşlarına karşı duyduğu öfkeyi nasıl bırakacağını da bilemez. Çoğu durumda çocuk bu duygulara yenik düşerek, kimi zaman öfkeyi saldırganlığa dönüştürerek, kimi zaman içine kapanarak, kimi zaman ise duygularını bastırarak bu zor durumla baş etmeye çalışır. İşte anne babaların çocuk eğitimindeki birinci ve asli görevi çocuğa duygularını tanıtmak ve bu duyguları nasıl yöneteceğini öğretmek olmalıdır. Burada tabi önemli olan şey; anne babaların kendilerinin de bizzat bu duyguları tanıyor olması ve bu duyguları nasıl yöneteceklerini öğrenmiş olmaları gerekir.

İşte biz de bu gerçekten yola çıkarak, çalışmalarımızı ikiye ayırdık. Birinci grup kitaplarımız çocuğun gözünden dünyaya bakmayı sağlayan, çocukla empati kurduran ve çocukla eş duyum yaptıran kitaplar. İlk 23 kitabımız bu özellikte kitaplar. Cezasız Eğitim kitabına kadar olan çalışmalar bir taraftan çocuğun dünyasını anlamamızı kolaylaştıran, bir taraftan da kendi çocukluk dönemimizin analizini yaptıran kitaplardır.

Son iki kitabımız ise “Bırak ve Rahatla” ile “Kendini Affet” kitapları… Anne babaların bizzat kendilerine yönelik duygusal farkındalık içeren çalışmalar. Böylece bir yandan anne babalar birinci grup kitaplar ile çocuk gözünden dünyaya bakabilecek yeteneği kazanırken diğer taraftan ikinci grup kitaplarla da kendilerini tanımaya ve kendi duygularını nasıl onaracağının yöntemlerini öğreniyorlar. Takip edebildiğim kadarıyla artık bir çok anne babanın evinde bir pedagoji kitaplığı bölümü var. Bu bölümün birinci kısmını çocuklarını tanımaya yönelik kitaplar oluştururken ikinci kısmını ise çocuklarıyla daha iyi bağ kurabilmek için kendilerini nasıl onlarabileceklerini öğrenmeye çalıştıkları kitaplar oluşturuyor. Bu çok memnun edici ve gelecek açısından oldukça umut verici bir durum.

Anne babalar, çocuklarından hem kararlarına uymalarını hem de kendi kararlarını alabilme konusunda özgüvenli olmalarını bekliyorlar. Kişilik oluşturma yolunda olan bir çocuk için bu istekler kafa karıştırıcı olabiliyor. Aileler bu dönemi nasıl yönetebilir?

Küçük yaştaki bir çocuk ile onun anne babasının tecrübelerini karşılaştırdığımızda yetişkinin çocuklardan çok daha önce bu dünya ve içindeki olaylarla ilgili tecrübe kazanmış olduklarını söyleyebiliriz. Bu açıdan anne babalar çocuklarının nerede zarara uğrayacaklarını, nerede kendilerini iyi hissedebileceklerini kendi yaşam tecrübelerinden çıkarabiliyorlar. Ancak buradaki kritik çatışma eğer bir anne baba kendi çocukluk dönemi içerisinde kaygılar, korkular ve gerilimler içerisinde büyümüşse ve çocuğuna çizdiği sınırlar çocuğun gelişimine uygun değilse işte bu noktada çocuk ile ebeveyn arasında çatışmalar yaşanıyor.

Örneğin kendi çocukluk döneminde anne babasından kaygı edinmiş olan bir anne çocuğunun koltuğun üzerinde zıplamasından kaygı duyabilir düşecek diye. Ya da öfkeli bir anne babayla birlikte büyümüş olan bir baba kendi çocuğunun yanlış tutumları karşısında ona bir genişlik içerisinde yaşamayı öğretmek yerine öfke ile karşılık verebilir. Her ne kadar anne babalar çocuklarından daha tecrübeli olsalar da kendi çocukluk dönemi sağlıklı geçmemiş ise çocuklarıyla kuracakları “sınır ilişkileri” ve çocuklarını nerede özgür bırakıp nerede durduracaklarğını kestiremeyebilirler. İşte bundan dolayıdır ki pedagojinin en temel yasası şunu söyler, “Çocuk eğitiminden önce anne baba eğitimi vardır.” Dolayısıyla bir anne babanın kararlı tutumu ve tutarlılığı ancak o anne babanın pedagojik farkındalığı ile birlikte değerlendirilebilir. Pedagojik farkındalığı düşük bir anne babanın çocuğuna çizeceği sınır muhtemelen kendi duygularıyla karışmış, kendi bilinç altının tesirinde oluşan bir sınırdır. İşte bu açıdan bakıldığında pedagoji kitapları, pedagoji eğitimleri anne babalar için oldukça önem arz ediyor. Çocuğunu sağlıklı yetiştirmek isteyen bir anne baba mutlaka önce kendini yetiştirmeli ve bununla birlikte duygularını onarmalıdır ki çocuğuyla sağlıklı ilişki kurabilsin.

Ebeveynliğin öğrenilen, öğrenilmesi gereken bir olgu olduğunu düşünüyorum. Bizden önceki kuşakta eleştirdiğimiz davranış ve düşünüşlerin değişmesi, zincirin bir yerden kırılması, bizden sonraki kuşağa da aktarılmaması için…  Mükemmel ebeveyn diye bir şey olmasa da iyi bir ebeveyn olmak başarılabilir.  Siz bu konuda ne dersiniz? Çocuk sahibi olmak isteyen çiftlere neler önerirsiniz?

Çok haklısınız. Mükemmel anne babalık diye bir şey yoktur pedagojide. Doğal anne babalık vardır. Çocuğu ile duygusal temas kurabilen, çocuğu ile bağ içerisinde olan anne babalık vardır. Bu açıdan bakıldığında anne babaların çocuklarını mükemmel yetiştirmek için ortaya koydukları birçok gayret çoğu zaman kendilerini yormaktan başka bir şey değildir. Bir anne babanın çocuğuna yapabileceği en büyük iyilik öfkesiz olmaktır, kaygısız olmaktır. Anne babalar mükemmel olmayı denemek yerine doğal olmanın yöntemlerini öğrenirlerse bu hem kendilerini ve hem de çocuklarını oldukça geliştirir. Geçmişte kendi anne babasından veya onların anne babasından aktarılan olumsuz duyguları bırakmak kendisinden sonra gelecek olan nesillere yapabileceği en büyük iyiliktir. Bunu yapabilmek için kendilerini onarmalarnı tavsiye ederim anne babalara.

İlginizi Çekebileceğini Düşündüğümüz Diğer Ropörtajlar
FACEBOOK YORUMLARI
YORUMLAR

Yorumları görebilmek, soru, görüş ve önerilerinizi bizimle paylaşmak için facebook hesabınız ile giriş yapmalısınız.

Facebook’ta adınıza gönderim yapmadığınızı bilmenizi isteriz..