Giriş Yapın

Facebook ile Bağlan Sizin adınıza paylaşım ve izinsiz gönderim yapmıyoruz.

Yıldıray Şahinler

Muhteşem Bir Mucize

Yıldıray Şahinler ile Röportaj: Muhteşem Bir Mucize

 

Tiyatroda oyunlar yöneten, sahnede sevdiğimiz karakterleri canlandıran, kimimizin son dönem popüler dizilerden daha yakından tanıdığı, dalış eğitmeni olan, oğluyla birlikte yenilendiğini ve etrafa onun gözünden bakmanın ne kadar da keyifli olduğunu söyleyen Yıldıray Şahinler ile babalık sürecini konuştuk.

Aksel nasıl bir çocuk? 

Huysuz değil ama çok hareketli bir çocuk. Uyumlu biri de. Çocukların hareketli oluşlarını yaramazlık olarak adlandırmadım hiçbir zaman. Bu yüzden bana hiç öyle yaramazmış gibi gelmiyor oğlum.

Sakin yapıda gözüküyor…

Pek değil, aslında biz de sakin insanlar değiliz o da bize çekmiş.

Oysa ekranlardan gördüğümüz sakin biri gibi…

Evde oturduğumuz zamanlar çok az. Hayatımız hep bir hareketle geçer. Çalışmadığım zamanı da hep aktif olarak geçiririm. İşten arta kalan kısımlarda da eşimle, oğlumla hep bir koşturma içindeyizdir. Bunun dışında bir de yaklaşık on yedi yıldır dalış eğitmenliği yapıyorum. Zamanımızın çoğu dalışla geçiyor.

Dalış hayatınıza nasıl girdi?

Tutku olarak başladı aslında. Sonra ikinci mesleğim gibi oldu. Babam, denizi, doğayı seven bir adamdı. Bize de küçük yaşlarda yüzmeyi öğretmişti. Zıpkınla dalıyordum, avlanmaya çalışıyorduk ama bir şey vurduğumuzda yoktu aslına bakarsanız. Sadece sabah erkenden kalkıp bir buçuk kilometre yürüyüp kamp alanına gidiyorduk, güneşin doğuşunu bekliyorduk, doğuşla birlikte de denize giriyorduk. Zıpkın da bahanemiz oluyordu. Hala,size anlatırken bile gözümün önünde çok nettir o an. Uzun yürüyüşlerimiz olurdu, dere tepe yürürdük. Sanıyorum doğal akışında gelişti dalış benim için. İki bin yılından itibaren de tüplü dalmaya başladım. Sonra da hayal ettiğim şeyi müthiş bir zevkle yapmaya devam ettim.

 

 

Ailemizle birlikte gerçekleştirdiğimiz güzel günler, yaş aldıkça çocukluk anıları olarak karşımıza çıkıyor. Baba olmanızla birlikte o anları şimdi nasıl yorumluyorsunuz?

Tabi ki daha anlamlı oluyor hepsi. Birlikte yaptığınız yürüyüşün bile aslında sadece bir yürüyüş olmadığını anlıyorsunuz.

Çocuk yenilenmek midir?
Aksel’i ilk kez salıncağa oturttuğumda ya da kaydıraktan kaydırdığımda ben de ilk kez bunları yapıyormuşum gibi hissettim kendimi. Onun gözüyle dünyaya bakmak çok güzel. Oyunculuk da zaten çok güçlü empati gerektiren bir şey.

Empati pek yapamadığımız bir kavram oluyor çoğu zaman…

Empati yapabilmenin hayatınıza sinmiş olması gerekiyor, iyi bir oyuncu olmak istiyorsanız. Bence iyi insan olmanın da temel gerekliliği o empati. Oyuncunun da bunu çok geliştirmiş ve içselleştirmiş olması gerekiyor. Bir anne baba olarak zaten çocuğunun gözünden dünyayı algılıyorsun. Aksel ilk bilinçli hareketlere başladığında ne düşündüğünü, nasıl baktığını çok net görebiliyorum. İnsanı tazeleyen bir şey anne babalık. Bir yandan da “çok da tavsiye ederim” diyebileceğim bir şey de değil aslında.

Neden?

İnsanın buna hazır olması ve kendi kararı olması gerekiyor çünkü. Bana çok tavsiye eden oldu. Bence doğru bir şey değil, çünkü hazır değilseniz üstesinden gelemezsiniz. Ben yıllardır öğrenci eğitiyorum, on dört yaş grubu ile başladım Kenter Tiyatrosu’ndaki akademik işime. Özellikle en genç grubu seçmiştim. Onlardan çok beni geliştiren bir deneyim oldu. Dalış da öyle. İnsan psikolojisini anlamanız, sabırlı bir biçimde ilgilenmeniz empati kurmanız gerekmekte. Yoksa iyi bir eğitim veremezsiniz. Ben o yanımı hem geliştirdim hem de bende de yeterince varmış onu gördüm. Oldum olası kendimi anaç bir karakter olarak görürüm.

Aksel ile tam zamanında mı karşılaştınız, yoksa daha erken gelseydi mi dediniz?

48 yaşında baba oldum. Bir yandan diyorum ama bir yandan da bilmiyorum ki daha erken baba olsaydım nasıl olurdu. Daha uzun süre fit durumdayken birlikte vakit geçirmek ister miydim; evet isterdim.

9 ay 10 gün anneler için güzel de, peki babalar için, sizde durumlar nasıldı?

Her gün dört kilometre yürüyorduk. Son gün doğum başlamış meğer bizim haberimiz yok, doktorumuza gittik kontrole, “Siz biraz daha yürüyün, en son ne kadar yürüdünüz? Onu bugün on kilometreye kadar çıkarın.” değince “Doktor ben bittim artık.” dedim. Doktor beni de kampa aldı desem yeridir. On sekiz saat sancıları sürdü Gizem’in ve ben de bir ebe gibi geçirdim. Allah’tan formdaymışım.

Aksel’le ilk karşılaştığınız an nasıldı?

Doktordan önce karşılaştım. İlk ben gördüm saçını. On sekiz saat boyunca Gizem’e masaj yaptım, yürüttüm. Doğuma da girdim, göbeğini de kestim. Orada üç insanın tek cana dönüşmüş hali var. Çok büyük bir olaydı. Aylarca çalıştığınız bir tiyatro oyununu sergilemek için sahneye çıktığınızda o iki saatlik sürecin belli bir anı değil de tamamı sizde belli bir etki yaratır ya işte öyle fırtına gibi bir şeydi. Aksel’i kucağıma aldığım ana çok özel bir anlam yüklemiyorum. Bütününde çok özel bir heyecan çünkü bu.

İlk haftalar nasıl geçti?

Yanımızda anneler vardı ama gördük ki onlar da unutmuşlar. Biz zannediyorduk ki yanımızda anneler var, onlar bize yardım edecekler ama üzerinden yıllar geçince meğer öyle olmuyormuş ama bir şekilde yolunu buluyorsun.

Bu yolunu bulma sürecinde tavsiyeleriniz var mı?

Basit olan, geleneksel olan, kadim olan her şey doğru. Yeni icatların hiçbiri doğru değil. Ben baba olarak şunu düşünüyordum; mavi bir ışık, hafif bir müzik ortada huzurlu bir şekilde uyuyan bir bebek ve ona romantik romantik bakan, saçını seven bir baba karşısında onu izleyecek. Bu işin hayal kısmı, gerçek olan; kaka temizlemek, kusmuklu tişörtlerle gezmek, onun ağlayışına sürekli tahammül etmek, bundan yılmamak, dirençli olmak... Anne baba olmak daha gerçekçi bir dünya. Hem sensin hem başka biri. Bu olağanüstü bir mucize.

Ebeveynlerimize neler söylemek istersiniz?

Kırkı çıkmak denen cümle vardır ya o boşuna söylenmemiştir, bir kere bunu bilin. O ilk günler çok zor evet ama o kırk gün geçtikten sonra her şey geçecek. Uykusuz geceler, ağlayan bebek hayatınız boyunca sürmeyecek. Sonrasında aranıza çok eğlenceli bir eleman gelecek ve sizi çok güldürecek, eğlendirecek mutlu edecek bir sürü şey yapacak. Gülmesi, bir anda yeni bir şeyi keşfetmesi sizi çok mutlu edecek. Kırk günlük zamana biraz dayanın, geçecek. Anneler emzirmeye çalışsınlar mutlaka. Çocuk hiç hasta olmuyor gerçekten, emzirmek mucizevi bir şeymiş. O ilk günlerde gazı mı vardan çok korkmasınlar, ilk bir hafta her seferinde emzirsinler, ağlamayı durduracak tek güç bebeğinizin emmesi. Biz Aksel’de bunu çok net yaşadık.

Baba olduktan önce ve sonra desem neler dersiniz?

Öyle dememek imkansız. Erkek kaç yaşında olursa olsun, babasını kaybettiğinde gerçekten erkek oluyor, çünkü o zamana kadar birinin çocuğu oluyorsunuz. Ben babamı kaybettikten sonra bunu anladım. Baba olduktan sonra da anladım ki onun da bir adım ötesi varmış. Başka türlü bir sorumluluk duygusu taşıyorsunuz. Sizden daha önemli biri var oluyor hayatınızda ilk defa. Küçükken annenizin “Büyüyünce, baba olunca anlarsın oğlum.” dediği durumları gerçekten de anlıyormuşsunuz.
Sorumluluk duygusu olan bir insan oldum, belki hayata çok erken atılmamın da bunda payı var. Ailemin beni yetiştirme tarzıyla ilgisi var, çok erken yaşta yurt dışına gittim. O beni çok büyüttü. Olgunlaştım ama sıkıcı bir olgunlaşmaktan bahsetmiyorum. Oğlumla denize girmeyi, dağda olmayı, seyahat etmeyi seviyorum ve hayal ediyorum. Evli, çocuklu ve sıkıcı bir hayatımız yok. Öncesindeki gibi oğlumu da dahil ederek devam ediyoruz yolumuza.

Röportaj: Aslıhan GÜNDÜZ
Fotoğraf: Doku Photography

 

İlginizi Çekebileceğini Düşündüğümüz Diğer Ropörtajlar
FACEBOOK YORUMLARI
YORUMLAR

Yorumları görebilmek, soru, görüş ve önerilerinizi bizimle paylaşmak için facebook hesabınız ile giriş yapmalısınız.

Facebook’ta adınıza gönderim yapmadığınızı bilmenizi isteriz..